Gran Turismo oyunlarına baktığımızda, geçmişinin çokta gerilere dayanmadığını, ve klasikleşmiş, artık oyun dünyasının temeli sayılabilecek oyunlar kadar eski olmadığını görürüz. PlayStation’da oyuncuların beğenisine sunulan ilk oyunda dahil şu ana kadar tam 4 Gran Turismo oyunu karşımıza çıktı, ve serinin her yeni parçasında yapımcılar çok istikrarlı bir ilerleyiş ile oyunu her zaman daha iyiye taşımayı başardılar. Serinin ilk iki oyunu PlayStation’da karşımıza çıktıktan sonra, PlayStation 2’nin piyasaya çıkması ile çağ atlayan Gran Turismo 3 A-Spec, inanılmaz grafikler ile karşımıza çıkmıştı. Herkes Gran Turismo 3’teki görselliğin artık ulaşılabilecek en üst noktalardan birisi olduğunu düşünürken, Gran Turismo 4 tekrar PlayStation 2’nin sınırlarını zorlayarak, ve belkide şu anda bulabileceğiniz en iyi grafikli sürüş simülasyonu olarak karşımıza çıktı.
Eğer geçmişe kısaca bakarsak, oyun aldığım dükkanın sahibinin Gran Turismo’yu elime tutuşturup: “Güven bana, bu oyunu görmelisin, araba yarışı sevmesen bile” dediği zamanı asla unutamam. Gerçektende araba yarışlarından ve simülasyon oyunlarından zevk almayan birisi olarak, Resident Evil 2 ile beraber almıştım bu oyunu o gün. Eve gittiğimde aklımdaki tek şey Resident Evil 2 olmasına rağmen, bir ara Gran Turismo’yu denemek amacı ile konsoluma takmıştım, ve hayatımda daha önce böylesine keyifli bir yarış oyunu oynamadığımın farkına varmıştım. Gerçektende oyuncuya sunulan arabaların sayısı, o esneklik, PlayStation’ın sınırlarını zorlayacak grafikleri ve replayleri ile Gran Turismo beni çok etkilemişti. Bu oyundan uzun bir sure kopamadım, ve belkide Gran Turismo 2’ye kadar oynadığım tek sürüş oyunu bu oldu. Gran Turismo 2 geldiğinde ise, 2 disk halinde olmasına çok şaşırmıştım, fakat yapılan eklentileri, araba sayısını, ralli modunu ve çok daha yüksek modifikasyon seçeneklerini görünce bu şaşkınlığım geçmişti ve Gran Turismo 2 yeni eğlencem haline gelmişti. Özellikle arkadaşlarım ile olan split-screen kapışmalarını unutamam.